28 Ocak 2012 Cumartesi

Her Şey Güzel Olacak


Karamsarmışım bugünlerde.
Belki de...
Yaşadıklarımız bazen alıveriyor içimizdeki yaşama sevincimizi, mutsuz olmaya zorluyor bizi. Kendimizi mutlu olmak için sebep ararken buluyoruz. Mutlu olmak için sebebe gerek var mı?

Sessizliğime dönmeliyim, kendi içimdeki yanlızlığıma. Zaten nasıl geldim ki buraya?
Kim tuttu ellerimden, kim kandırdı kalbimi?
Kiminle yürüdüm ıssız sokaklarda.
Düşünmemeliydim hiç düşünmemeli...
Oysaki sadece bir kaç ay geç kalmışım sana da, hayata da. Şimdi ne yapılabilir ki?
Düşünüyorum da seninle sensiz çıktığım bu yolda ışıklı bi ara sokak bulabilir miyim?
Evet kaçıyorum kaçmaktan başka yol  var mı, varsa da ben bilmiorum.
Ne tarafa yürüyorum boş sokaklara mı, beni bekleyen sensiz kalabalığa mı?
Benim gölgem bile bana fazla gelirken etrafımdaki kalabalıkta ne böyle?
Canım mı yanıyor ne!
Korkar mıydım eskiden de?
Sebeplerim, amaçlarım, hedeflerim... Hepsi değişti. Tıpkı aşkın değişen rengi gibi.
Aşk güzeldir ama doğru olduğunda. Ben ise aşkın en acı yüzüne şahit oldum.
İmkansız aşk!
Ah AŞK imkansız olmasaydın da bu kadar güzel olur muydun?

Ve geriye sadece hayaller kalır...
Şimdi
Kendi sessizliğimdeki sesleri arıyorum. Ne bir neşe, ne bir kahkaha. Önümdeki düşleri görüyorum. Düşlediklerim yanımda!

Hey AŞK Neredesin?




25 Ocak 2012 Çarşamba

Aşk Aşk Aşk

Sevgi, Korku ve Nefret.
Bir insanın bunların üçüne birden değil, sadece birine sahip olabileceğini anladım. Eğer birini seviyorsan korku ya da nefreti bilmezsin. Korktuğun zaman, sevgi ya da nefreti hissetmene imkan yok. Ve nefret ettiğindeyse, hayatında sadece nefret olur.
Ne demek istiyorum?
Seviyor muyum, korkuyor muyum yoksa nefret mi ediyorum?

Hayatımız çoğu zaman hayal ettiğimiz gibi olmaz. Aşk da ihtiras, tutku ve elde edilmesi zor olan  ilgimizi çeker. Ulaşamadığımıza koşarız. Acı çekmediğimiz zaman ne aşkımız aşk olur ne de sevgimize inanırız.   
Gizlemeye çalıştıklarımız mutsuzluğumuzdan mı yoksa yaşamak istemediklerimizden midir?
Yalanlarımızın rengi nedir? Ne kadarı sandığımız kadar gizlidir? Ne kadarı aslında gizleyemediğimizden komik duruma düşmemizdir?
Kendimiz olmaktan mı korkarız yoksa gerçeklerle yüzleşmek mi zordur?
Peki ya bizimle yaşayan yalanlar? Yalanların başladığı yerde artar korkularımız.

İnsanlar her zaman sevgiyle nefretin arasındaki farkı da abartmışlardır. Oysaki her ikisi de kalpten gelir. Birini güçlü bir şekilde sevmediğin müddetçe ondan güçlü bir şekilde nefret etmen imkansızdır. Bunun terside geçerlidir.

Ya aşk?
Yakışıklı bir adam eğlenceli bir şeydir, iyi görünümlü bir adam dikkate değerdir,
ama onurlu bir adam,
Ah sevgili okuyucu işte o, tüm kadınların etrafına üşüştüğü asıl kişidir.
ve
Aşk, korkulacak ve uzakta tutulacak bir şey değil.
Aşk, yüreğini tamamlayacak kişiyi bulabilmektir.
Aşk, seni hayal bile edemeyeceğin kadar iyi bir insan haline getirebilecek kişiyi bulabilmektir.
Aşk, eşinin gözlerinin içine bakıp şimdiye kadar tanıdığın en mükemmel kişinin o olduğunu iliklerine kadar hissetmektir.

Aşk uzakta değil! Evet her gördüğünüz her zaman gerçek olmayabilir ama küçücük bir iz farkettiğinizde karşınızdakinin derinliklerine bakın, göreceksiniz.

İmkansızı elediğinizde de kalan her neyse, ne kadar inanılmaz olsa da gerçek olmalıdır.

Kafanız mı karıştı! Emin olun benimki de karışık!

AŞK hep hayatınız da olsun.

Hoşçakalın...


17 Ocak 2012 Salı

Sevdiğinizi Söyleyin

Sevdiklerimizin değerini ne kadar biliyoruz? Ne kadar zamanımızı onları sevmek için ayırıyoruz?
Onları arıyor muyuz? Daha da önemlisi onları hatırlıyor muyuz?
Hayatımızın kıyısından yaşamımıza ortak olan birileri oluyor, sonra bir şekilde yollarımızın ayrıldığı. Kısacık süre bile olsa değer verdiğimiz ve ayrılan yollarımızdan sonra unuttuğumuz.
Sonra ilköğretim, lise, üniversite arkadaşlarımız... Kaçımız kaçını arıyoruz ki?
Peki ya akrabalarımız? En yakınlarımız onlar değil mi?
Hayır sevgili okuyucu kimseye yeterince değer vermiyoruz. Hayatımızda oldukları sürece onları sevip, sonrasında unutulanların arasına saklıyoruz.
Bazen bir kuzenimiz arıyor konuşuyoruz, ama ona bir daha geri dönmüyoruz.
Neden?
Bunu neden yapıyoruz?
Herkesin farklı bir cevabı vardır. Yorumu size bırakıyorum.
Hayatta değer verdiğimiz müddetçe değer bulacağımızı inananlardanım. Biri sizi 1kere 2kere arar. Eğer ona geri dönmezsenin bunun bir 3. asla olmaz.
İnsanları sevin. Onları sevmek, sevdiğinizi ve değer verdiğinizi belli etmek için zaman ayırın.
Sevdiğinizi cesurca, karşılık beklemeden, gözlerinin içine içine söyleyin ve asla utanmayın.
Ölümlü dünyada yarın, hatta 1saniye sonra yola kiminle devam edeceğimizi bilmezken, anı değerlendirin.
 Sonra birinin sesini duymak için bir video kaydı, yüzünü hatırlamak için de eski bir resim aramak zorunda kalabilirsiniz.
Sevgiyle Hoşçakalın...

13 Ocak 2012 Cuma

MILLENNIUM

Yorgunuuum çok yorgun. Oysaki sabahın 6buçuğunda gözlerim açıldığında bu günün bu kadar zor geçeceğini hiiiç tahmin etmemiştim. Ne soğuğa ne de havanın karanlığına aldırmıştım.
Güzel bir gün olacaktı....
Neyse, umarım güzel bir haftasonu olur...
Haftasonu belki evde oturup çay keyfi yaparken kitap okumayı düşünenler olabilir. Onlar için geçtiğimiz sene büyük bir zevkle okuduğum milennıum serisini önermek istiyorum.
Eğer hala bu seriyi okumadıysanız, inanın başlamak için hiçte geç değil.
Milennıum Üçlemesi
Ejderha Dövmeli Kız
Ateşle Oynayan Kız
Arı Kovanına Çomak Sokan Kız
Bu kitaplar sizi daha önce hiç tanımadığınız, kimseye benzemeyen, yepyeni, bambaşka biriyle 'Lisbeth Salander' ile tanıştırıyor. Onu tanıyacaklar şaşırmaya hazır olun.
Muhteşem kurgu, şahane bir karakter ve harika bir polisiye roman.Daha önce okuduğunuz  bütün polisiyeleri unutun veee kendinizi süprizlere hazırlayın. Bu seri sizi tam anlamıyla büyüleyecek, etkisinden uzun süre kurtulamayacaksınız. 41 ülkede satış rekorları kıran bu kitabı Türkiye de ilk yayınlandığı gün d&r da gördüm. Polisiye seven biri olarak hemen ilgimi çekti. Ne nedir ne değildir düşünmeden hemen aldım. Sonra kendimi ikinicisini ve üçüncüsünü sabırsıklıkla beklerken buldum. Zaten sık yaptığım d&r ziyaretlerimi daha da bir sıklaştırır oldum. Hepsi de bir solukta bitti.
Kitabın yazarı Stieg Larsson ne yazıkki kitaplarının başarısını göremeden, henüz 50 yaşında, üçlemeyi yazarken hayatını kaybetti. Klasik fanteziye göre üçlemenin birde devamı var.Dördüncü bir cilt,bir yerlerde duran saklı bir metin, günün birinde er geç ortaya çıkacak olan bir karalanmış sayfalar yığını...
Kitapları okurken yerinizden kımıldayamacak bir sonraki sayfa için aceleci davranacaksınız.
Los Angeles Times  'Gerçek bir fenomen... Salander bu türdeki eşsiz ve yepyeni bir şey.'


The Economist kitaplardan, 'türünün başyapıtı' diye söz ederken USA Today tek kelimeyle 'büyüleyici' diye özetlemiş.  Özlenecek olan bir yazarın son kitapları.
Bende soluksuz okuduğum bu kitapları size şiddetle tavsiye ediyorum. Salander'e büyülenecek ve kitap hiç bitmesin isteyeceksiniz.
Uyarı Eğer önemli bi işiniz varsa ilk önce onu bitirmelisiniz . Bu kitaplara başladığınız da her şey için çok geç olabilir.

11 Ocak 2012 Çarşamba

Pes Etmek Olmaz

       Çok çaresiz olduğum anlarda bile umudumu kaybetmedim ben. Birinin ya da bir sorunun beni yenmesini istemedim. Savaştım sonuna kadar. Bazen mutluluklarım oldu. Bazen de hayal kırıklıklarım. Şimdi, her hayal kırıklığımda aldığım kararları düşünüyorum. Hayal kırıklıkları beni üzmüyor, ben doğru kararlarıma seviniyorum.
        Doğru kararlar sadece biz mutlu olduğumuzda oluşmaz artık bunu biliyorum. Öyle anlar olur ki biz üzülür ağlar, sinirlenir bağırırız; ama o an bizim için iyi bir şeyler olmuştur. Sonradan anlarız.
       Ne geçmişte yaşarım ne de geçmişi unutup. Ben geçmişim ve bugünümle bir bütünüm. Geçmişe takılı kalmak bugünü kaçırmak, geçmişi unutmak ise hata yapmaktır benim için.
        İçimde sönmek bilmeyen umutlarım var...


7 Ocak 2012 Cumartesi

İncilerle Gelen Anılar

       Küçük bir çoçukken yağmur her yağdığında, pencerenin kenarına oturur saatlerce yağmuru, suların kıvrımlar yaparak akışını izlerdim . Ne düşürdüm, hatırlayamıyorum. Ama evimiz sıcaktı. Dışarı çıkma gibi bir derdim yoktu. Sadece bakar, babamın işten gelmesini beklerdim. Bıkmaz ya da yorulmazdım öylece oturmaktan.
       Şimdi de her yağmur yağdığında çayımı ya da kahvemi alır, giderim pencerenin yanına. Bakarım sessizce yağmura. Bazen bir şarkı, bazen de bir söz gelir rüzgarla kulaklarıma. Gümbür gümbür sesi ürkütmez beni. Aslında çok da ıslanmışımdır, İzmir'in dinmek bilmeyen çılgın yağmurunda. Çoktur fırtınaya yakalanıp evimin karşı kaldırımında dakikalarca karşıya geçmek için beklediğim ve en sonunda da suların içine atlayıp eve geldiğim. Kaçırmak istemem hiçbir zaman penceremde ki o görüntüyü.
       Deli yağıyor yine. Sesi kulaklarımda, çayım elimde, bakışılarım ise yazımda.
         1 saniyelik sessizlik neleri hatırlatıyor bana.

5 Ocak 2012 Perşembe

Her Son Bir Başlangıç

       Sevdiklerimiz vardır, yanındayken bile özlediğimiz. İşimiz vardır çalışmaktan bıkmadığımız ve aşkımız vardır ömür boyu sevmeye doyamadığımız...  
       Yani anlar vardır zamanı durdurmak istediğimiz!
     Mutlu ya da mutsuz her son üzer bizi. Çünkü yaşadıklarımız bitmesin isteriz.
       Kısa zaman önce bulduğum işimin hiç bitmemesini istediğim gibi. Ama aldığım haberle yıkıldı, kurduğum bütün düşlerim. İş yerimizin satılmasıyla işsiz kalmıştık ben ve arkadaşlarım. Hayal kırıklığıyla gittim eşyalarımı toplamaya. Sıkı sıkı sarıldık birbirimze, ''iş ilişkimiz bitsene arkadaşlığımız bitmesin'' dedik. Üzgün üzgün binadan ayrılırken ''sen de bizimle gel'' diyen bir ses durdudu beni.
      Arabayla 40 dakika kadar gittik, 2 kader arkadaşımla. Yeni bir iş yeriydi burası. Ağır adımlarla dolaştık içerisini. Eskiden izler arar gibiydik. İçimiz ısınır gibi olsada daha hiçbir şey belli değildi. Müdürün odasına girerken arkadaşlarımın gözlerine baktım. Biraz cesaretlenmiştim. Nasılda güzel girdik içeri. Dimdik ve kendimizden emin. Tam da olması gerektiği gibi.
       Evet, 3ümüz için de olumluydu.
   Mutlu bir son ya da yepyeni bir başlangıç...
  Diğer arkadaşlarımdan ayrıldığıma üzülsemde güç verdi bana yanımdakiler.
Birbirimizden ayrılmış olmanın verdiği burukluğu saymazsak çoğumuzun yeni birer işi var.

   Sonuç mu?
 Umutsuz olduğumuz anların mutlulağa dönüşmesinden daha güzel bir şey sanırım yok. En azından şu an benim için ;)

Bu duruma şans ya da kader diyebilirsiniz. Ama ben mutluluk demeyi tercih ediyorum.

4 Ocak 2012 Çarşamba

Çürüklerinizi İhmal Etmeyin!


       İyi akşamlar   

       Sabahın ilk saatlerinde aldım bilgisayarı elime. Çünkü yazacağım konu şakaya gelmez diye düşünüyorum.

       Dün diş randevumun 2. seansıydı. Amacım bana küçücük görünen çürüklerime dolgu yaptırmaktı. İlk gittiğim de bu amaca ulaştım.İkincisinde de öyle gözüküyordu.Fakat dün hiç de planladığım gibi geçmedi.Bize miniminnacık gözüken çürüklerimizin aslında ne kadar tehlikeli olduğunun bizler farkında değiliz.Dışta görünenler,bir de bizim göremediğimiz köke uzanan çürükler. Dişime kanal dolgu yapıldı. Ama bu durum tamamiyle benim suçum. Çünkü dişim ilk kez yazın ağırmıştı. Üzerinden 5 ay kesin geçmiş. Hap içip geçiştirmiştim ki normalde ilaç içmekten nefret eden biriyim. Diş deyince genelde herkesin içi ürperir. Aklımıza suratsız diş hekimleri gelir. Doktorumu seçerek gitmedim ama hiç de öyle biri değildi. İzmirde oturup bu yazımı okuyan okuyucularım için Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinde görev yapan Prof Dr Kemal ÇALIŞKAN'ı öneririm. Uzmanlık alanı kanal dolgulardır. Aynı zamanda insan gibi insan ve mükemmel bir doktordur. İlk kez dişi için doktora giden biri olarak kendisini bir hayli zorlamama rağmen sonuna kadar güler yüzünü ve canayakınlığını kaybetmedi. Dün 1 saatten fazla uğraştı ve sonunda bitti.

       İnanın diş ağrısı çekmeye ve küçücük çürükleri temizletip kurtarmak varken dişimizden olmaya değmez.
     
       Dişlerinizi ihmal etmeyin sevgili okuyucularım. Dediğim gibi bize küçücük görünen çürüklerin altında ne yattığının bizler farkında değiliz. Dişinizi çekilmekten kanalla, kanala gitmeden dolguyla kurtarabilirsiniz. Çekilirse yenisini yaptırırım diye düşünmeyin. Doktorlar en ufak bir umut için bile kanalı tercih ediyorlar yani kendi dişimiz, yeni yapılacak dişten çok daha değerli!!

     Evet sabahın ilk saatlerinde yazdığım bu yazıyı yeni yayınlama fırsatı buldum.
       Okuduğunuz için teşekkür ederim.
           Güzel bir akşam geçirmenizi dilerim :)













3 Ocak 2012 Salı

Ya sonra


       Bir insanı karalamak hayattan silmek ne kadar da kolaydır. Tek bir sözümüze bakar insanların yıllardır kurdukları mutlulukları bozmak. Tek bir sözcük yıkar dağ gibi sapasağlam insanları.
    Evet
1saniyelik sessizlik... 
    Düşünün...
 Bazı şeyleri söylemek kolay. Önemli olan sonra kaçınızın vicdanının rahat olduğu...


       

              



1 Ocak 2012 Pazar

Sizinle Tanıştığıma Memnun Oldum

Merhabalar...   
Bu bloğu açmayı uzun zamandan beri istiyordum ama sanırım kısmet yeni yılın ilk gününeymiş:) şu an burada yazdıklarımı paylaşmanın ve 00.00 dan önce bunları yayınlamam gerektiğinin verdiği heyecanla yazamıyorum bile:)  Oysaki paylaşacak o kadar çok şeyim var ki. Mesela bloğumun adını nasıl seçtim... Bunları da paylaşmak isterim ama sanırım bunu daha sonra yapıcam.

Zaman çabuk geçiyor, kendimi sürekli yeni bir yılı kovalarken buluyorum. Birbirinin aynı gibi görünsede her bir yılda biraz daha büyüyüp daha doğru kararlar alıyorum.Yere daha sağlam basarken,sağlıktan daha değerli hiçbir şeyin olmadığını anlıyorum .Kalp kırmanın anlamsızlığının, sevdiklerinden ayrı yaşayan biri olarak, paylaştığımız küçücük anların benim için ne kadar değerli olduğunun tekrar tekrar farkına varıyorum. Yanımızdakilerin şimdi kıymetini bilelim ki zaman içinde üzülmeyelim diyebilirim...ve son olarak...

Yeni yılın size ailenize ve sevdiklerinize sağlık, mutluluk, başarı ve tabiki de AŞK getirmesini dilerim.